Baharın taze serinliği pencereyi aralamıştı. Kadın, çayını yudumlarken rüzgârın taşıdığı çiçek kokularını içine çekti. Sessizliği bir telefon sesi böldü. Ekrana baktı, gülümsedi.
“Merhaba, güzelim,” dedi. “Ben iyiyim çok şükür. Peki, sen nasılsın? Gönlünün rüzgârı bugün hangi yöne esiyor?”
Genç kızın sesi tedirgindi: “Abla… Sana karşı biraz mahcubum. Uzun süredir arayamadım.”
Kadının sesi yumuşaktı: “Ah, canım benim, insanın kalbi temiz olduktan sonra zamanın, mesafenin önemi yok. Önemli olan, döndüğünde kapıyı hâlâ çalacak bir yerinin olması.”
“Şey… Sana bir şey anlatacağım,” dedi genç kız. “Nasıl söylesem, kalbim pır pır atıyor.”
Kadın gülümsedi.
“Şey, abla… Biriyle tanıştım da…”
“Ne güzel bir his… Kalbinin pır pır etmesi, hayatın içindeki en taze başlangıçlardandır. Ama unutma; heyecanın coşkusuna kapılırken, aklının rehberliğine de sığınmayı ihmal etme.”
“Zaten bu yüzden seni aradım,” dedi genç kız. “Duygularıma hâkim olamıyorum ve ömür boyu pişman olabileceğim bir hata yapmaktan korkuyorum.” derken genç kızın sesi bu kez yumuşak ve sakindi.
“Bu olgun düşüncene hayran kaldım. Kalbin bir kuş gibi kanat çırparken gönül ipini aklına bağla; aşk büyüleyicidir ama bir ömür, sadece duygularla yol yürünmez.”
“Tanıştığım çocuk çok güzel şeylerden bahsediyor. Onu dinlerken ayaklarım yerden kesiliyor, Binbir Gece Masalları’ndaki prensesler gibi mutlu oluyorum.”
“Ooooo, sen kendini fena kaptırmışsın bu çocuğa… Unutma, canım; sözler yıldızlar gibidir. Asıl önemli olan, gün doğduğunda hâlâ yanında kalacak bir gönül bulmaktır.”
Kalbin bir kuş gibi kanat çırparken gönül ipini aklına bağla; aşk büyüleyicidir ama bir ömür, sadece duygularla yol yürünmez.
“Korku mu desem, güvensizlik mi desem bilemiyorum. Kafamda bir sürü soru var. İşin içinden çıkamıyorum.”
“Bu hislerin çok kıymetli ve çok doğal. Kafandaki sorular, kalbini korumak için açılan küçük pencerelerdir. Acele etme; her sorunun cevabı zamanla su yüzüne çıkar.”
“Abla! Ben bu çocukla evlenecek olsam hep böyle güzel sözler duyar mıyım?”
“Gönlüm ister ki hayatın hep masal gibi olsun, canım. Ama gerçek hayat, sevginin yanında sabır, anlayış ve emek de ister. Aşk bir kıvılcım, evlilik ise o ateşi her gün yeniden yakabilme sanatıdır.”
“Nasıl yani? Biraz izah edebilir misin?”
“Tabii, güzelim… Aşk, ilk anda kendiliğinden yanar; her sabah bir tebessümle, her tartışmada bir şefkat göstermeyle, her zor günde bir omuz verişle o ateşi canlı tutmak gerekir. İşte evlilik, böyle küçük ama kıymetli gayretlerin toplamıdır.”
“Beni tanıyorsun, abla. Çok kırılgan bir yapım var. Bu çocukla tanışalı daha iki hafta oldu. Bir insanı tanımak için bu kadar süre yeterli değil, biliyorum. Ne kadar sürede bir insan yeterince tanınır acaba?”
“Çok doğru düşünüyorsun, canım… Bir insanı gerçekten tanımak için mevsimler geçmeli; sevdiceğine nasıl davranıyor, kızdığında ne yapıyor, hayal kırıklığı yaşadığında neye sarılıyor? Bunları görmek zaman ister. İmam Şâfîî demiş ki: ‘Birini tanımak istiyorsan ya onunla yolculuk yap, ya da alışveriş.’”
Kafandaki sorular, kalbini korumak için açılan küçük pencerelerdir.
“Bu çocuğun eşim olup olmayacağına karar vermek için onunla farklı zamanlarda birlikte olmam gerekecek demek ki. Kahve içerken, pizza yerken veya parkta yürürken konuşmakla onu tanıyamam, değil mi?”
“Evet, canım, çok doğru söylüyorsun… Keyifli anlar güzeldir ama insanın gerçek yüzü ancak sıkıntılı zamanlarda, yorulunca, hayal kırıklığı yaşayınca belli olur. Gönlünü de gözünü de açık tutman gerekir.”
“Bunu nasıl yapabilirim ki? Kasıtlı olarak onu sınamak istersem kendimden uzaklaştırabilirim.”
“Çok ince düşünüyorsun, güzel kalplim. Zorlamaya gerek yok; hayat zaten küçük küçük fırsatlar sunar. Mesela bir plan iptal olduğunda, bir hata yapıldığında, bir zorluk çıktığında onun tepkisini gözlemle. Bu sana bir fikir verecektir. Doğallıkla gelen imtihanlar, insanı en doğru şekliyle gösterir.”
“Anlıyorum ama ‘aşkın gözü kördür’ derler ya… Böyle durumlarda kendime göre ortaya koyduğu davranışlara hep bir kılıf uydurabilir ve hata yapabilirim.”
“Evet, canım, aşk bazen gerçekten gözleri pembe bir perdeyle örter. Bu yüzden sadece kendi kalbine değil, güvendiğin birkaç aklı başında büyüğün gözlerine de ihtiyacın var. Bazen dışarıdan bir bakış, içerideki duygudan daha berraktır. Anne, baba, kardeş gibi seven gözlerin değerlendirmesini ciddiye almak çok kıymetlidir.”
“Şimdilik aileme konuyu açmak istemiyorum. Onunla birlikte seni ziyarete gelsek olur mu? Doğum gününü kutlama bahanesiyle haftaya gelsek nasıl olur?”
“Ne tatlı bir teklif bu, içimi ısıttın, güzel kızım. Seve seve kabul ederim; hem doğum günüm şenlenir, hem de gözümün nuru gibi baktığım sana bir iyilik edebilme fırsatım olur. Beraber çay demleriz, güleriz, konuşuruz; her şey kendi yolunda akar zaten.”
“Beni ne kadar mutlu ettiğini tarif edemem, abla. Çok sağ ol. O halde haftaya görüşmek üzere. Sana en sevdiğin çiçeklerden kocaman bir buket getireceğim.”
“Canımın içi, senin bu zarif düşüncen bana en güzel çiçeklerden daha kıymetli… Bekliyorum sabırsızlıkla; sen geldikten sonra evim de gönlüm de çiçek açacak zaten. Kendine iyi bak, güzel kalbini koru… Haftaya görüşmek üzere!”