İçinden çıkılmaz bir hâl aldı bu yorgunluk.
Hayır!
Kolunun kalkmaması, adımlarının ileri atmaması değil bu.
Yani bunlar da var ama…
Bu yorgunluk o yorgunluk değil.
Kendi içinde başlattığın, sonu gelmez sürgünün yorgunluğu.
Yüzündeki, mevsim değişikliğinin değil düşünceler topluluğunun solgunluğu.
Kafanın içinde dünya yüklerinin ağırlığı, sanki tonlarca.
Sanki yaşlandığın yıllar milyonlarca.
Güneş görmemiş, saçlarında ki karlar.
Yosunla kaplanmış, zincirler ile örülen duvarlar.
-hep bir kavga ruhun ile bir itiş kakış,
Nihayete ermeyen binlerce kaçış.
Karanlığı ışıklı bilerek.
İçinden çıkılmaz bir hâl aldı bu hissizlik.
Olabildiğince hoşnutsuz.
Hayır!
En güzele bile kusur bulup, tatmin duygusunu yitirmek değil bu.
Yani bunlar da var ama…
Bu hissizlik, o hissizlik değil.
Dokunamamak güneşe, anlayamamak yağmuru,
-koklayamamak bir çiçeği,
Tadını alamamak dünya lezzetlerinin.
Tebessümü lüks sayarak,
Tahammülü tereddüt görerek.
Yaşamak,
Fakat tüm duygulardan feragat ederek.
İçinden çıkılmaz bir hâl aldı bu sessizlik.
Hayır!
Cenaze evi,
Ölüm sessizliği.
Kelimelerin dillere dökülmemesi değil bu sessizlik.
Yani bunlar da var ama…
Bu sessizlik o sessizlik değil.
Gözün susması, kulağın görmemesi,
Ruhun uykusu.
Tüm cihana yayılacak bir çığlık,
Karıncaların adımları kadar sessiz.
İçinden çıkılmaz bir hâl aldı bu kalabalık.
Hayır!
Laf-ı güzafların,
Anlamı olmayan fikir yığınlarının,
Binlerce kafanın kalabalığı değil bu.
Yani bunlar da var ama…
Bu kalabalık o kalabalık değil.
Zerre tenha bulamamak,
Huzura koşabilmek için,
Yalnızlığı ululamak.
İçinden çıkılmayacak birden fazlalar.
Cümlelerin altına dizili mayınlı tarlalar.
İçinden çıkılmaz bir hâl aldı tüm seslenişler,
Tüm serzenişler aynadaki yansımaya.
Tercümesini beklerken kararmış dünya hislerinin,
-idam sehpası çoktan itilmiş altından itirazların.