Geldi yine mektup mevsimi… Nedendir bilmem sonbahar biraz da mektup kokusudur benim için. Yeni başlangıçlar, eski vedalar… Kâğıt üzerinde saatlerce gıcırdayan kalem sesi… Çiseleyen yağmur, üşüyen parmak uçlarım… Esen rüzgârla savrulan yapraklara baktığımda gülümsemelerim…
Dökülen her yaprak bir mektuptu bana hayal aleminden. Dalından koptuktan sonra kendiliğinden avucuma konan yapraklar itinayla saklanırdı. “Sen bana gönderildin” der, şiirler dizerdim onlara. Ben her Eylül’de şair, her Ekim’de hikayeci, her Kasım’da masal anlatıcısı olurdum.
Sonbaharı ilk duyan ağaçları ayırır diğerlerinden, yaz aylarında dahi onların altında otururdum. En yakın arkadaşım olurdu yaprağını ilk döken ağaçlar.
Severdim sarı yapraklarla oynaşan rüzgârın uğultusunu. Bir sıcak çay içimiyle teslim alırdım tüm üşümeleri. En hızlı galibiyetim olurdu.
Bu mevsim yormazdı beni, severdi onu sevişimi. Belki de kendisini benden dinlemeyi severdi bilmiyorum. Şimdi genç kalan ruhum özlemle beklerken sonbaharın yollarını, yaşlanan bedenim ürkerek bakıyor camdan dışarı. Yaramaz yapraklar arasında koşup duran kız çocuğu gibi karşılarken gelen sonbaharı, dizlerimin ağrısını dindirmeye çalışan ellerim titreyerek üzerine çekiyor battaniyeleri.
Üstüme çektiğim battaniyenin altında hüzünlü şarkılar mırıldanıyorum. ‘Gençliğim’ diyorum, en çok da çocukluğuma yanıyorum. Başı sonu belli olmayan hikayelere dalıyorum.
Ayrıldığı yerden kaynamıyor artık kırıklar… Soyuldukça iyileşmeyen yaralar gibi bıraktıkça kabuklarını, baştan başlıyor hikaye, en baştan…
Bitmeyen bir iz bırakıyor her ayrılan, kabuk da olsa insan da olsa… Ve sonbahara en çok hüzün yakışıyor diye mi bilinmez, hep hazana denk geliyor vedalar…
Peki vedaya alışmış çocuklar da öksüzü müdür hatıraların? Unutmaya karşı direndikleri onlarca yüz birikmişken küçücük yüreklerinde, köklerini salacak bir toprak bulmayı nereden öğrenirler?
Dizlerindekinden çok yüreklerinde varken yara izleri, zamanla her şey nasıl düzelir? Zamana bırakmaktan bahsediliyor ya günün sonunda, zamana bırakmak… Düşünülmez mi hiç, ya zaman da bize bırakıyorsa?
Mektuba ve vedalara yakışan bu sonbaharda savruluyorum yapraklar misali. Belki de ilk defa sona değil, yeni başlangıçlara niyet ediyorum. Hazana rastlayan 22. Konsol sayısı hüzünleri taşısa da iki kapak arasında, baharda açacak çiçeklerin bu mevsimde toprağa ekilmesi gibi nice ümit dolu filizlere gebe olduğunu, ayak seslerindeki ritimden biliyorum. Ve biliyorum, zamana bırakılmaz hiçbir yara. İyileşmek için ilk adımı bugün atmak lazım.
Şifa niyetiyle… Keyifli okumalar