Hayata karşı kızgın ya da küskün değildi. Olması gerektiği gibiydi işte… Yaşıyordu. Yaşlanıyordu ya da yaş alıyordu. İnsanların onun için tanımladığı tüm tanımlamaların ortasında öylece duruyordu kadın.
Misafir ağırlamaktan, yemek yapmaktan, çocukları okula hazırlamaktan, sevdiklerine gülümsemekten, sevmediklerine dahi gülümsemekten, çokça sevmekten, az sevilmekten, sevildiğini görememekten, anasından babasından ayrı kalmaktan, gurbette yaşamaktan, zaman zaman radyodaki keyifli bir şarkıda bile ağlamaktan, ruhundaki tüm oyukları görebileceğiniz uzun uzun çizgiler taşıdığını düşünürdünüz onu gördüğünüzde. Lakin, doktor yıllarca tarlaları arşınlamış bu kadının güneşte çok uzun süre kalmasından bu çizgilerin hamili olduğunu söylüyordu. Güneş kreminin, kadının içindeki med cezirlere iyi gelmeyeceğini doktor da biliyordu. Lakin modern tıbbın da bu çizgilere kremden başka çaresi yoktu.
Resim: Begüm Aydoğ Haskaraca