Kanatlarım üşüdü. Bazen tipi vurdu bazen de yağmur. Yine de çırpmaya devam ettim titreyerek. Yükseklerde köknar sadeliğinde arzı endam eden hayallerim tuttu kırağı vurmuş ellerimden. Yer yer tüylerim düştü yere, uğur saydılar.
Ellerine alıp dokundular nazenin rengime.
“Özgürlük ne güzel!” dedi biri içini çekerek diğeri de “Gökyüzünden bakmak nasıl bir duygu ki?” diye geçirdi kalbinden. Bilmediler küçük bedenimin üşüdüğünü. Fırtınanın önünde savrulduğunu. Kendi algılarıydı var olan.
Çevremdeki kuşlar gibi olmayı seçmedim. Baş kaldırdım öğretilere. Öğretilerin dışına çıkmayı marifet bildim. Hayaller kurdum aşiyanımda. İki kanadım vardı ve düşlerim. Uçuyorsa bedenim boşlukta neden sınırlar konulsundu ruhuma. Çırpınışlarımda sakladım dualarımı. Arşa saldım renk renk soluklarımı. Masmavi bir boşluk uçsuz ve bucaksız.
Gri, yer yer kırlaşmış tecrübesiyle kondu bir dala. “Gel konuşalım biraz.” dedi. Mavi üst tarafta durdu. Yıldızlara asılı gibiydi, yıldızlar görünmüyordu. “Hayat olmasa anlam kalır mı?” dedi Mavi. Gri, etrafa bakarak cevap verdi. “Hayatın anlamsız olduğu zamanlar bilirim. Bütün ışıklar söner. Çizgiler kaybolur. Gölgeler bile. Dümdüz bir boşluk. Sessiz bir yalnızlık.” Mavi söze girdi. “O anların anlamsız olduğunu da nereden çıkardın? O kareler de hayatın parçası. Belki dua zamanı.” Gri, “Dua mı? O neden ki? Karanlık, gölge, çizgisiz diyorum. Her şey silinmiş. Kendimi görmem mümkün değil. Büyük bir boşluk. Sanki baştan sona yokluk.” Mavi, “Bu mümkün değil. Senin algıların değişmiş. Dua, hayatı verene bağlanmaktır. Boşluktan kurtulmaktır. Boşluk sanaldır. Evren boşluk kabul etmezken sen nasıl boşlukta olabilirsin! Bu yanılsama dostum! Güneşle irtibat kuran çiçeklerin halini görüyorsun değil mi? Nasıl da canlı ve renk renk oluyorlar. Halbuki bizim gibi elleri, gözleri ve fikirleri yok. Nasıl oluyor da açıp açıp tebessüm ediyorlar?” Gri, “Seni anlamıyorum. Çiçekle benim ne alakam olabilir?” Mavi, “Güneşini bulman gerek dostum, güneşini. Renkler oradan gelir.”
İçerideyken ellerimi daha iyi görebiliyordum. Çizgileri daha iyi okuyabiliyordum. Mesela şu akıl çizgisi. Şu kader, şu da kalp çizgisi. Arada küçük çizgiler var. Onlar sürpriz kırılmalar veya kurulmalar. Kalp çizgim gayet iyi. Korunuyorum. İnayet altındayım. Biraz şairane olsun. Sonsuz elinden akar benim altın çayım. Rahmetlere gark olur giderim, zümrüt yeşili vadilerdeyim. Gönlüm coşar güzelliklerden yana, ben serin gölgelikler gibi uzar giderim.
İçeri çok geride kaldı. Özgürüm ve özgür sevdiklerim. Kırağı vurmuş ellerim. Olsun. Tek bükülmesin yarına akan düşüncelerim. Bin bir sevinç alır, eklerim hatıralarıma. Kederleri atar giderim boşluğa. Safa veren alınır, keder veren atılır. Güneş uzaktan güzeldir. Yakın olsa kim dayanır. Yıldız uzaktan güzeldir. Hayat olmadığı belli olmaz üzerinde. Yakınlık yakın olana yakışır.
Terk ettim bu yüzden bazı söylentileri. Kesildi birden başımı ağrıtan gürültüler. Kanatlarım üşümüyor artık. Köknar sadeliğindeki hayallerim daha bir görkemli şimdi. Yanımda sevdiklerim. Bin yıl geçse de çıkmaz içime sinmiş ilmek ilmek ördüğüm tesellilerim.
Pembe, “Yarının güneşini hayal ediyorum, şu akşam güneşine bakarak. O doğacak. Yakın olacak. Şafak vakti pembe rüyalara dalacak. Ben o zaman vazgeçilmez olacağım.” Gri, “Ne kadar da optimist düşünüyorsun. Oysaki şartlar değişebilir.” Pembe, “Hayatı yaşamak böyle olur. An’a odaklan. Kendini negatif sulara salma.” Mavi, “Evet haklısın Pembe. Anlam tam da burada başlar. Hayat kısa karelerden oluşur. Biz de o karelerin içindeyiz. Hayat bizimle şekillenir, güzelleşir. Yoksa kim, ne anlar hayattan?”
Epeyce yoruldum bu arada. Çok mesafe kat ettim. Trenlerde geçti ömrümün sakin zamanları. İnince başladı heyecanlar. Küçük istasyonlar. Ah o küçük istasyonlar. Sakindir onlar. Gülümser insana. Evimdeyim ya şimdi. Çok mutluyum. Hayır Polyanna değilim. Gerçek bu. Kapımı açıyorum. Misafirlerime “Hoş geldiniz!” diyorum. Eskiden de böyleydi. Kader biraz ara vermemi istedi. Anneme sorun. O günler nasıldı evimiz? Benim evim de şen olurdu hep. Belgin gelirdi en çok. Kaderdaşım. Can yoldaşım.
Ellerimde bereket var yine. Kırağı düşse de can şükür ebedi bahara açmak üzere kırağı düşmüş ellerime. Tutar, cana can katar yine. Şükür bunca nimetleri verene.
Gri, “Bu sahne hoşuma gitti doğrusu. Anlamlı.” Mavi, “O halde yol hikayesini anlatayım sana.” Pembe, “Eline kırağı vuran yolcunun hikayesi mi?”
Yorumlar
Hilal
Yazarın sesiyle okudum, nasıl güzel ruhu gibi ince ince yazmış :)
M.Tarık
Zeynep hocam içsel yolculuğunuzda; hayatın zorlukları karşında ruhsal mücadeleniz ve özgürlüğe ait duygularınızın farklı renklerin diyaloğu ile çok güzel harmanlamışsınız. Yazınızı okurken Umuda, iç huzura […] DevamıZeynep hocam içsel yolculuğunuzda; hayatın zorlukları karşında ruhsal mücadeleniz ve özgürlüğe ait duygularınızın farklı renklerin diyaloğu ile çok güzel harmanlamışsınız. Yazınızı okurken Umuda, iç huzura ve duaya dair dokunuşlarla mest oldum. Kaleminizin ucundan dökülen kelimeler bereketlensin. Daha Az Oku
Canan Duyuş
Zeynep Gülşen hocam, bu kadar yoğun bir yazıda zaman yazınızdaki seyir gibi aktı benim için. Heyecanlandım, düşündüm, yorumladım, duygulandım. Bir başlangıç sonu gelmesin istenen içli […] DevamıZeynep Gülşen hocam, bu kadar yoğun bir yazıda zaman yazınızdaki seyir gibi aktı benim için. Heyecanlandım, düşündüm, yorumladım, duygulandım. Bir başlangıç sonu gelmesin istenen içli söyleyiş var iç sesinizden yazdıklarınızda. Ben şimdi bekliyorum heyecanla. Neyi mi? Bu kalemi okuyan herkes gibi işaret ettiğiniz yeni hikayenizi. Selamlar… Daha Az Oku