WITCHES: ŞEYTAN PRADA GİYER

Roald Dahl’ın yazdığı hikayeler, onlarca yıldır, dünyanın her yerindeki çocukların hayal güçlerini ele geçirmiştir. Hem çocuklar hem de yetişkinler tarafından zevkle okunan bu hikayelerin bazıları sinemaya da aktarılmıştır. Witches (Cadilar) da bunlardan biridir. Defalarca farklı türde filmlere uyarlanan hikaye, Zemeckis’in ikinci uyarlaması Witches olarak 2020’de izleyiciyi kucaklamıştır. 1960’ların Alabamasında geçen hikâye, babasının ölümünden sonra büyükannesiyle yaşamaya başlayan genç bir çocuğu konu alır. İnsan şeklini alan ve savunmasız çocukları avlayan kötü canavarların gerçekten var olduğu bilgisiyle yola çıkan öykü, Bruno’yu ‘kahraman çocuk’ ilan eder.

Filmin senaryosunu Zemeckis, Guillermo del Toro ve Kenya Barris gibi üç farklı film yapımcısı üstlendiği için film boyunca birbirleriyle çatışan çok farklı stilleri görürüz. Bu yüzden 1990’daki uyarlamasından farklı olarak ‘Cadılar’ın ne demek istediğini anlamak zorlaşır. Pek çok sahnede, gerilim, doğrudan bir çizgi filmden alınan şakacı mizahla anında kesintiye uğrar. Bu tür bir müdahale izleyiciyi sarsmakla birlikte yetersizlik hissi uyandırır.

Hikâyenin ana düşmanı olan Büyük Baş Cadı, diğer cadılar meclisini yöneten ve gezegendeki her çocuğu sihirli bir iksir aracılığıyla farelere dönüştürme yeteneğine sahip, yok etmekten başka bir şey istemeyen, zalim ve tehlikeli bir yaratık olarak karşımıza çıkar. Ancak bu sadist karakterin, korkutucu olması amaçlanan sahnelerde bile komik bir etki yaratması, hikâyenin bütünü açısından bir sorun oluşturur.

Her şey yeterince iyi başlar filmde. Bu erken sahneler muhtemelen en güçlü sahneleridir hikâyenin. Büyükanne, yetim torununu kötü niyetli bir meclisten korumak için yola çıkan mistik dadıya kendini adamıştır. Nazik büyükannenin çocuğun güvenliğini sağlama konusundaki kararlılığı, ‘Cadılar’ın geri kalanında bulunmayan gerçek ve etkileyici bir niteliğe sahiptir. Kendi adını taşıyan büyücülerimiz ortaya çıktığından beri her şey biraz kötüye gider. Torun ve büyükannesi, onların pençesinden kurtulmak için bir otele kaçarlar ancak kaderin acımasız bir cilvesi olarak burası cadıların kendi suç ortaklığı geleneklerini yaşadıkları bir yerdir.

 

“Film, toplumda insanların yalnızca kötü ve nazik insan olabileceği zihniyetini inşa edecektir. Oysa insanlar çok boyutlu karakterlerle doğarlar.”

 

Filmdeki Büyük Baş Cadı, toplumda güzel olmak ve kabul görmek için maske taktığı korkutucu bir yüze sahip olarak tasvir edilir. Onun zalim ve kurnaz doğası, çocuklara olan nefretinden etkilenmiştir. Nefreti onu kötü şeyler yapmaya yönelttiği için filmin düşman karakteri olarak resmedilir. Film daha sonra toplumda insanların yalnızca kötü ve nazik insan olabileceği zihniyetini inşa edecektir. Oysa insanlar çok boyutlu karakterlerle doğarlar.

“Filmde güzellik üzerinden kurgulanan kötü karakterler, nezaketin her zaman göründüğü kadar iyiliksever olmadığı fikrini sunar.”

 

Sinemada görünüş her şeydir. Zemeckis, Dahl’ın öyküsünü yeniden yorumlayarak yaratık tasarımı ve entrikalar için kendine bolca yer açar. Filmin baş kahramanı yetim genci, 1960’lar Alabamasına yerleştirerek, sivil haklar dönemindeki güneyin tehlikelerinde, yolunu bulmayı öğrenen bir siyah çocuk olarak yeniden hayal etme fikrini ortaya atar. Ayrıca güzellik üzerinden kurgulanan kötü karakterler, nezaketin her zaman göründüğü kadar iyiliksever olmadığı fikrini sunar.

Cadıların taleplerini karşılamak için çabalayan otel personeli üzerinden bir dünya da inşa edilir. Bu bağlamda otel müdürü Bay Stringer, tek kişilik bir orkestraya dönüşür. “Şeytan Prada Giyer” buluşması için asla kötü bir zaman yoktur ve Tucci’nin performansı, peruklarının altında kel kafaları, kollarının altında yılanlar ve Glasgow gülümsemelerinin ardında sıra sıra köpekbalığı dişleri saklayan bir grup kadına hizmet etmek için geriye doğru eğilmek anlamına gelse de asi ve itaatkâr arasındaki farkı ortadan kaldırmayı başarır.

Büyük Baş Cadı, aynı anda on iki farklı aksan yapıyormuş gibi görünen hikayede korkunç bir Alman ve Rus tonlamasına yaslanır ve fiziksel performansı dizginlenmemiş jestlerle doludur. Cadılığın sancıları içinde sesi birkaç oktav düştüğünde, anlaşılmaz hale gelir. Fakat dijital olarak değiştirilmiş yüz ve kıyafetleriyle birleşince bu kusurlu ayrıntı pek de fark edilmez. Filmin zirve noktası, dünyadaki tüm çocukları farelere dönüştürme planının açıkladıktan sonra bu planı uygulamaya başladığı sahne olur.

Yabancılara güvenmenin tehlikeleri hakkında bir öykü gibi görünse de kendi ölümlülüğümüzü hatırlatan bir film olarak Cadılar, komedi ağırlıklı fantastik bir maceradır.

Cadılar’ın olumsuz yanı eğlencenin özüne inmenin biraz zaman almasıdır. Zemeckis, bazen filmin temposunun zararına olacak biçimde, büyükanne ve kahraman çocuk arasındaki ilişkiyi gerçekten kurmak için zaman kaybeder. Karakterleri kurmak için ne kadar zaman harcadığı göz önüne alındığında, bunun izleyici açısından sıkıcı olabileceği fikri ön plana çıkar. Filme heyecan verici maceralar ve akıcı animasyonlar ekleyerek 1990 versiyonundan daha heyecanlı hale getiren Robert Zemeckis, olay örgüsünü oldukça tahmin edilemez ve ürkütücü kılar. Sonuç olarak, ‘Cadılar’ tüm kurnazca bileşenleri sağlam bir şekilde ortaya koyar ve yerinde ve görkemli bir şekilde eğlenceli hale getirilen basit bir hikaye olarak karşımıza çıkar. Her yaştan çocuğa sihirli bir tesir yapacak kadar materyale sahip bu hikâye, izleyici deneyimini yükseltecek çok fazla ayrıntıya sahiptir. Çocuk dostu olmak gibi bir ideayla yola çıkan Zemeckis, görsel zanaatkarlık yeteneği ile etkileyici ve eğlenceli bir öykü sunar izleyiciye.

Yabancılara güvenmenin tehlikeleri hakkında bir öykü gibi görünse de kendi ölümlülüğümüzü hatırlatan bir film olarak Cadılar, komedi ağırlıklı fantastik bir macera sunar. Çizgi filmvari mizahla gerilimin azaltıldığı bu macera, hikayenin ciddiyetinden uzaklaşmamıza neden olur. Tamamen kötü görünmemekle birlikte bu dünyadan olmayan görkemli bir prodüksiyon karşılar bizleri. Derinleşmekten daha çok gösteriyle ilgilenen bir yanı vardır hikayenin. Başlangıçta ırkçılık ve sosyo-ekonomi hakkında daha derin yorumlar içereceğini ima eden filmin, sahneler ilerledikçe bu tarz kavramları sadece vitrin süslemesi olarak kullandığı anlaşılıyor. Fakat yine de temel bir aile dostu gösterisi sunmayı başarır yönetmen.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0 yorum
0 beğeni
Prev post: GELİNCİK ADASINext post: SÜRGÜNDEKİ MELTEM

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arşiv
Kategoriler
En Son Yazılar

Aylık Ücretsiz Dijital Dergimize Abone Olmak İster Misiniz?

Yazının Yayınlanmasını İster Misin?
  • Konsol Edebiyat
  • Fon Muzigi
  • https://konsoledebiyat.com/wp-content/uploads/2025/01/WhatsApp-Video-2025-01-28-at-09.54.34.mp3