”İğde kokusuna tutunmuş gidiyorum. Haziran’a yakın, Mayıs’ın bilmem kaçı…” (M. Kutlu)
Bir tanıdık paylaşmıştı bu cümleyi. Görünce aklımdan onlarca resim, yüzlerce hikâye geçiverdi. Keşke hepsini anlatacak kadar yetenekli bir kaleme sahip olabilseydim. Kim bilir bir gün belki ehil birine denk gelirim, ben anlatırım o yazar.
Koku hafızası diye bir şeyin olduğunu, o kokuyu duyunca anıların canlanabileceğini duymuştum. Bu cümle de beni alıp taa çocukluğuma, uzun yıllar öncesine götürdü. İğde kokusu, kuşburnu çiçeği kokusu… Sanıyorum ki bir koku tercih et deseler ilk sırada kuşburnu çiçeğinin kokusunu seçerdim. Çocukluğumun en nadide kokusu, köyümün güzel çiçeği…
Bir koku tercih et deseler ilk sırada kuşburnu çiçeğinin kokusunu seçerdim.
Komşu bahçeden su taşımaya giderken kenarlarında duvar yerine kuşburnu ağaçları bulunan yoldan her sabah geçmek ne güzeldi. Çocukluğum… En sert kışların, en güzel yazların yaşandığı yıllarım… En zor en büyük acıların yaşandığı aynı zamanda en saf en temiz sevgilerin yaşandığı yıllarım. Aradaki baharlarda mis gibi toprak kokusunu doyasıya aldığım yağmurlu vakitlerim. 23 yaşında kaybettiği evladı dikti diye her gün birkaç kez dinlenmek için, gölgesinde anneannemin oturduğu akasya ağacı. Sanki ağaç onu teselli edebilmek için bir dal vermişti. O dal öyle güzel gölgelik yapıyordu ki yağmur çok şiddetli değilse altında ıslanmıyordun. Hikmeti vardır elbet diyelim…
O güzel yıllar o çocukluğumun nadide anıları, her hatırladığımda hüzünlendiğim ama en çok mutluluk ve huzuru hissettiğim anılarım. İlk aklıma gelen, kuşburnu çiçeği, iğde, çiğdem çiçekleri, mis gibi en doğalından kavun, karpuz, üzüm, domates kokuları. O kokuların etrafında toplanmış güzel insanlar, hesapsız paylaşımlar, neyi varsa bölüşen güzel yürekler. O toprak evlerde yaşanılıp biriktirilen anılar ne kadar kıymetliymiş.
O toprak evlerde yaşanılıp biriktirilen anılar ne kadar kıymetliymiş.
Şimdi güzel bir büyükşehirde çok enfes portakal çiçekleri kokusu, yasemin, hanımeli kokuları, mis gibi deniz kokusu alabildiğim bir yerde yaşıyorum. O kokuları aldığımda binlerce kez şükretmişimdir. Ancak etraftaki çok katlı, bakınca bana göre yaşanmışlık hissi vermeyen apartmanlar arasında, görünce sevinip ayrılınca hemen unutulan arkadaşlıklar o zamanki duyguları yaşatmıyor. Yıkılmış eski ahşap bir ev gördüğümde, ”Kim bilir burada neler yaşandı?” diye düşünmeden edemiyorken, yıkılmış bir apartman kalıntısı görünce neden aklıma böyle şeyler gelmiyor acaba? Gördüğüm bir cümleyle aklıma gelen onlarca güzellikten sadece birkaçı, ah çocukluğum…
Yorumlar
Güray
Harika bir yazı. Evet yaş aldıkca eskiye özlem arttıkça o kokular eskimeyecek capcanlı hafızada yer edecek. Yazılarınızın devamıni bekliyoruz.